06 Aralık 2008

Nejat Gürçen

Gülen Gözler'de inşaatı çöken laz müteahhit Yunus'i haturladinuz mi?

Nejat Gürçen, ortadan ayrılmış saçları, purosu, papyonu, pantolon askısı ile Yeşilçam'ın en orijinal karakterlerine can vermiştir.. İşçisinin hakkını yiyen paragöz patrondur o, Umudumuz Şaban'ın müteahhit'i, Cüneyt Arkın'lı birçok filmin tırsak ama kararlı örgüt elemanlarından biri.. Sinsi, huysuz, memnuniyetsiz ve sonuna kadar mücadelecidir. Korkusuz Korkak'ta Mülayim Sert'in aşna fişnacı patronudur ve sürekli haraca kesilen, tehdit edilen, silik biridir. Şu diyalogla kazınmıştır zihinlere:

- Mülayim.. Allah belanı versin Mülayim.. Babanın parası mı inek? Getirsene çabuk 250bini altıma yapacam!
- Aman patron sık dişini! Sinek pisliği neyse de, seninki 6 ayda temizlenmez.

Hikmet Taşdemir

Turgut Özatay'ın ruh ikizi.. Polemiksiz biçimde kiralık katil rollerinin adamı. Tatar Ramazan'ın Cıbıl Halil'i.. Sanıyorum ki Türk Sineması'nda Kerim ve Arif isimli karakterleri en çok oynamış oyuncu: Umudumuz Şaban'ın Mardinli Arif'i, Korkusuz Korkak'ın Gaddar Kerim'i, İnsan Avcısı'nda Kaçakçı Arif, Ağrı Dağı Efsanesi'ndeyse Molla Kerim.

Hikmet Taşdemir, hep ikinci adam. Pis işlerin ihtiyaç duyulan bitirim ismi. Siyah deri eldivenli profesyonel katil, tetikçi. Benim adım Kerim, hepinizi severim repliği ile yaran adam. Kamçı, kırbaç gibi alet edevatı insan üzerinde kullanabilen bir kahya, bir siyah gözlüklü gölge adam. Saygılar.

Aynur Akkum

Kemal Sunal'ın Korkusuz Korkak filminde, işyerinde patronla sürekli "özel dosya" üzerinde çalışan şuh, seksi, fırsatçı Esin Hanım.. Öyle sanıyorum ki başka da bir filmi yok, zamanının güzel kadınlarından biriymiş hepsi o.

23 Kasım 2008

Aydemir Akbaş

Vay vay vay.. Türk Sineması'nın, en kıytırık kabadayısı ve en komik seks makinası olan sevgili Aydemir Akbaş'tan da bahsetmek varmış.. Bu abimiz, kabaetini birkaç desimetre dışarı çıkararak yürür; Şahin K'ya ait sanılan o pis gülüşün ve galeta sırıtışın sahibi olmasının yanında da, aynen onun gibi kısacıktır.. Bir ara Okan Bayülgen'in Makina'sında "O zamanlar sevişerek para kazanılıyordu, ne yapalım" gibi bir söz ederek, aslında Bülent Kayabaş, Ali Poyrazoğlu ve daha nicelerinin reddettiği bir gerçeği çok güzel açıklamış idi. Bu adamın filmlerindeki mizahi algının müptelası olduğumu söylemem gerek. O dönemin istediğini, o döneme en güzel şekliyle vermişler, porno istemişler porno vermişler, belaltı espri modaymış dayamışlar küfrü, tecavüz ata sporuymuş eksik etmemişler, karın içerde göt dışarda yürüyüş herkesi kırıp geçiriyormuş; eksik kalmamış Aydemir, dayamış makarayı, vermiş sapıtıklığı, vurmuş beline kazmayı.

Keşanlı Ali Destanı gibi bir eserle başlayan sinema yaşamının geldiği noktayı görünce, aslında Aydemir abi için üzülüyorum. İnanılmaz yetenekli ama ondan sadece dil darbeleri istenmiş. İnanılmaz bir özgüvene sahip ama ev kirası için saçma sapan insanlarla aynı yatağa girmiş. Ha bence hoşuna da gitmiştir: Türk Sineması bir ara porno film furyası maksadıyla az insanı birey etmemiştir.

İbrahim Tatlıses diye bir adamla yıllardır eküri koşuyor kendisi.. İbo Show'lar, o kan kırmızısı uzun kaşkollar, o leş ama leş ötesi diyaloglar. Aydemir Akbaş'ın o seks filmlerinden birkaç diyalog sunalım mı? Sunalım.
- Ne münasebet bana böyle yaklaşıyorsunuz? - Cinsel münasebet ehehehe
- Ohh yavrum traktör lastiği gibisin! - Göster bakalım ne kadar erkeksin.. - Burada çok fazla erkek var, gösterirsem kaçarlar.


Sonra da Ali Poyrazoğlu'na filan sanatçı deriz. Sonra da "Ulen!"i en tatlı biçimde telaffuz eden o güzel adamı, Aydemir Akbaş'ı, itin götüne sokarız afedersiniz. Tüm hayatı boyunca doğal kalabilmiş bir adam olduğu için, kendisine gerçekten saygı duyuyorum. Ağzına sıçacağımı sandınız değil mi?

22 Kasım 2008

Fatma Girik

Aslında Fatma Girik'in oyunculuğu dediğinizde aklıma pek fazla şey gelmez. Belki de siyasete girmesi, televizyon programlarında bolca gözükmesi ve yaşlılığında "Söz Fato'da" gibi yapımlarla gergin bir kariyer izlemesinden kaynaklanıyordur bu..

Ama yine de oyunculuğuyla ilgili aklımda kalan en efsanevi filmi daha sonra Atilla Taş'a da ilham verecek olan Kemal Sunal ile oynadığı Japon İşi adlı Kartal Tibet filmidir. Bu filmin bende öyle bir yeri vardır ki kelimelerle tarif edemem, arada sırada gözümün önüne gelir de gülerim.

Aslında çok daha önemli bir oyuncudur Fatma Girik. Dönemin güzel ve narin yıldızlarının yanında agresif duruşuyla önemli bir kadın yıldızdır. Ama ben kendisini hep Japon İşi bir Şişli Belediye Başkanı olarak hatırlayacağım..

Not: Japon işi yazısını da Wereyda'ya bırakıyorum, eminim döktürecektir.

Ayhan Işık

Kralını arayan Türk Sineması'na istediğini veren adamdır Ayhan Işık. Aslında ressam olan aktör, bir derginin yarışmasını kazanarak Yeşilçam'da oyunculuğa başlamıştır. Kanun Namına, Acı Hayat, Kanlı Para gibi filmlerini herkes bilir ama asıl Küçük Hanımefendi serisi ile patlamıştır.

Bulduğu jönü sonuna kadar sömüren ve yıldızlarına acımasızca yüklenen Yeşilçam'ın kurbanı olmuş aslında Ayhan Işık. Henüz otuzlu yaşlarının ortalarında baba yapmışlar onu, sonra da yavaş yavaş sektörden kopmuş ve farklı denemelerde bulunmuş. 120'nin üzerinde filmde emeği geçmiş bir oyuncu..

Ayhan Işık'ı sevmeyen yoktur sanırım, zamanında rol yeteneği konusunda çok eleştirilirmiş ama belki de o dönemin "fazla rol kesme" özelliği kendisinde bulunmadığından bize daha samimi gelmiştir. Bakışıyla, duruşuyla bir dönemi açan adam, Giovanni Scognamillo'nun da dediği gibi "İlk Kral" Ayhan Işık..

13 Kasım 2008

Necip Tekçe

Comb Over diye bilinen saç stiline ek olarak, kısık gözlerinin altından uzanan koca burnu ve ince bıyıkları ve titrek dudakları ile Türk Sineması'nda kendisine has bir yer edinememiş olsa da, görsel hafıza biraz zorlandığında "hah o mafya adamı!" denecek bir tipe sahip kıdemli kötülerindendir Yeşilçam'ın Necip Tekçe; tıpkı kendisinden daha az yaşamış kardeşi Ahmet Tarık Tekçe gibi..

Yumurcak'ı kaçıran adam mı dersiniz, Afacan'ı kaçırıp sırtına binecek kadar 'çüşş'leşen adam mı dersiniz, Kemal Sunal'ın Umudumuz Şaban filminde Yedi Bela Recep karakteriyle "ben demokrasi adamıyım" diyerek fakir gecekondu halkına korku salan ama aynı zamanda da gülmekten yaran 'ıyk'lığı mı dersiniz.. ne derseniz deyiniz.

Necip Tekçe, benim zerre sevmediğim adamlardan olmadı asla: Misal, Hayati Hamzaoğlu değildi.
Öyle aman aman bir sempati de duyamadım kendisine elbette, bir kötünün sahip olması gereken ısrar, inat, sonuna kadar mücadele gibi özellikler kendisinde yoktu çünkü. Kötü dediğin, köküne kadar kötü olacak; işini yarıda bırakmak ya da hemen yenilmek bir kötüye yaraşmaz..

Necdet Kökeş


Çok fazla filmde görmedik onu, Kemal Sunal'ın Atla Gel Şaban'ında, kıraathanede bir köşede at yarışı oynardı hevesli hevesli.. Yine Kemal Sunal'lı Üç Kağıtçı'da, Rıfkı [Kemal Sunal]'nın elindeki oyuncak yılanı gördükten sonra kötürümlüğü bir anda geçen Ahmet'ti o..
Malkoçoğlu, Battal Gazi'nin İntikamı gibi filmlerin kısa boylu, hafif kilolu, hareket yeteneği kısıtlı Zıp-Zıp'ıydı.

Tarihin tozlu sayfalarında değil, burada görmek istedim onu ben.

Danyal Topatan

O, Karaoğlan filmlerinin Camoka'sı.. O, Tarkan serilerinden biri olan Gümüş Eyer'in 'Kedi' lakaplı, gudik giyimli, elinde aynı Legolas gibi oku ve yayıyla gezinen salt kötüsü. Cüneyt Arkın'dan yüzlerce kez dayak yemiş iflah olmaz pos bıyıklı.. "Drakula İstanbul'da" ile başlayan sinema serüveninde, kötülerin genelde çirkin olduğunu bizlere kanıtlamış biri işte.. Süheyl Eğriboz ile birlikte girmediği pislik, yemediği dayak kalmamış bir efsane (benim için).

Tarkan, Battal Gazi, Malkoçoğlu ve daha niceleri.. Milliyetçilik göndermeleri.. İyinin kötü ile olan amansız mücadelesinin şaşırtıcı biçimde hep iyilerin zaferiyle sonuçlanması.. İşte o filmlerde, surlarda burçtan burç'a zıplayabilen ölümsüz-ultra dayanıklı kahramanlarımızın karşısına Bizans askeri olarak en fazla sayıda çıkan adam da Danyal abi.. Bazılarının kaderi, filmlerde hep ölmek..

Kıvırcık saçları, sinir bozan kahkahası, kapkara suratı ve tecavüz esnasındaki 'gerçeğe çok yakın' performanslarıyla belleklere 'pis herif' olarak kazınmış Pancho Villa..

Aklıma geldi, yazayım dedim. Ruhu şad ola.

12 Kasım 2008

Mürüvvet Sim

Adile Naşit'in bir başka hali.. İyi kalpli, güleç yüzlü, zaman zaman evde kalmış kadını-zaman zamansa bir dul'u, bir uyanık anne'yi oynayan altın kalpli isimlerinden Mürüvvet Sim. Tarık Akan'ı, Kartal Tibet'i, Emel Sayın'ı, Hülya Koçyiğit'i kabullenmemizi sağlayan isimlerden bence o. Genelde konağın hizmetçisidir, arada pansiyon işletmecisi nemfomanyak Rum olur.. Sezercik'e, Ayşecik'e, Zeynepçik'e teyzelik ederken Önder Somer'i, Suzan Avcı'yı karşısına alır. Suna Pekuysal'ın o kadar uysal olmayan şekli olarak, Gülen Gözler'de kafasına Adile Teyze tarafından geçirilen o bir tencere yaprak sarma ile aklımda bir yeri ömür boyu kiralamış agresif melektir.

Dedikoducu, çirkef, kavgacı, acuze rollerinin değişmez isminin aklımızda hep o şen kahkahası, mahalle ağzıyla sıraladığı şirin hakaretleri, küfürleri ve azarları ile kalması onun oyunculuğu ne kadar ciddiye aldığını da göstermez mi? Sen hep kötü ol ama hep cici hatırlan; bu bence büyük bir iş. Mühim bir hadise.

Mürüvvet Sim 64 senelik yaşamının, tiyatro ve sinemadan arta kalan zamanında piyango bileti satarak o yaşamı sürdürmek zorunda kaldı.. 'Yeşilçam emekçilerinin acı sonları' bana hep trajikomik gelmiştir bu yüzden. Sami Hazinses'in hazin bir şekilde aramızdan ayrılması, Yadigar Ejder'in bir kaldırımda biten yaşamı ve daha niceleri..

Başrol oyuncularını başımıza çıkaran sistem, keşke onları görmemizi sağlayanlara da aynı ilgi ve itina ile yaklaşabilseydi.. Bu yazı da böyle sitemle bitsin, bu yazı da böyle mesaj kaygılı bitsin.

02 Ekim 2008

Dinçer Çekmez

İştee, şimdi de sırada "Mazlum'u getirin bana" derken sinir krizlerine giren pavyon sahibi; Kanlı Nigâr'ın edepsiz Agâh Bey'i; Tarzan Rıfkı'nın beceriksiz Zeki'si ve daha onlarca muhteşem karaktere can vermiş muhteşem insan, muhteşem tiyatrocu Dinçer Çekmez var.

Dilimize en çok pelesenk olmuş şarkılardan birinin, yani Şiki Şiki Baba'nın esas sahibidir o.. O tamahkâr, komik, sinirli mafya babası halleri yok mudur.. O tüm zamanların en çok tokat atan, en güzel "Damat!" diyen eniştesi hani.. Yine Kemal Sunal'lı Meraklı Köfteci'de "ula maydonoz maydonoz!" diyen Laz İsmail'i.. Şabanoğlu Şaban'da anasını babasını doğrayan hayırlı evlat Kadırgalı Eşref de o değil midir? "Sen bi' çek daha karala çok masraf oldu" diyen şirinlik abidesi Kara Mithat hani. Müsaade edin de hatırlatayım:

-O kaddar!
-Ne kadar?
-Beşyüzbin kaddaer!

Ah Dinçer abi.. Biz seninle Atla Gel Şaban'da "Yaktın beni Oymapınar!" derken kıpkırmızı olmadık mı? "Yedim seni Şaban" dediğinde sen, ekran karşısında portakal kemirmiyor muyduk yoksa? Sen Mazlum'u döverken üzülen ama Şaban tarafından "Meğer bu adamın canı dayak istermiş yahu!" diye tanımlandığında gülmekten karnına ağrılar girenler bizler değil miydik..

Sen de apayrı bir renksin, sen de bize gülmeyi öğretenlerdensin. Bitmesin neşen, kahkahan, eğlencen.

Ünal Gürel

Biliriz ki Türk Sineması biraz da "sinirli tonton"ların yeridir.. Hulusi Kentmen, aklımıza gelen ilk isimdir. Babadır, kraldır, pos bıyıklıdır, yufka yürekli bir otoriterdir.

Peki Ünal Gürel?

Uzun bir zaman Kemal Sunal'ın domine ettiği yerli sinema, Natuk Baytan ekolünün efsane karakterler yaratmasının da etkisiyle Ünal Gürel'le buluştu denebilir.. Kimlerdi o karakterler peki: Tokatçı'nın Karbonat Erol'u, Yedi Bela Hüsnü'nün bir kalıp sabunla hacamat edilen Karamürselli Deli Hamdi'si, Sakar Şakir'in Gardrop Fuat'ı, Tarzan Rıfkı filminin Kerpeten Hüsnü'sü ve daha ve daha.. Fatsalı (Pastacı) Osman, Barut Osman, Hastabakıcı Cemal ve daha niceleri.. Ünal Abi'nin bizlere tanıttığı, sevdirdiği koca adamlardı onlar.

Şaban'la sürekli husumet halinde olan, bazı filmlerde bu husumeti bir arkadaşlığıa dönüştürmeyi bilen karakterlere can verdi Ünal Abi.. Biz onu her gördüğümüzde dayak yemekten korktuk, kulaklarımıza "Şimdi ananı laciverde boyadım!", "Bak güzel kardeşim, bak canım kardeşim, ben sinirli adamım, bulaşma bana, ha canım kardeşim, ha güzel kardeşim anladın mı beni!", "Onbin lira yövmiyem de olsa, öldürücem senii, dur kaçmaa!" gibi inanılmaz replikleri kazıdığı için hep teşekkür ettik. Fakat ne yazık ki 6 sene evvel de kaybettik onu.. O tok kahkahası, pos bıyıkları ve iri cüssesiyle hep aklımızdadır. Sevgiler ve sevgiler.

10 Eylül 2008

Renan Fosforoğlu

Türk Sineması'nda yan rollerin mihenk taşlarından biri olan Renan Fosforoğlu'nun isminin hep yanlış yazıldığını düşündüm uzun süre.. Ne bileyim benim için o hep bir doktor, bir fotoğrafçı, bir Nubar Terziyan ekolüne içkin vazgeçilemez karakter oyuncularından biriydi. İsim-şehir oynarken onun adını yazdığınızda muhakkak tartışma çıkardı, kimse inanmazdı böyle bir tiyatrocunun varlığına, ama en sonunda kapardınız 20 puanı, rahatlardınız..

Kemal Sunal'lı filmler gelsin aklınıza, Hülya Koçyiğit'li ve özellikle Tarık Akan'lı.. Taçsız Kral filminde Metin Oktay'ın babasını oynamışlığını mı dersiniz, Sezercik filmlerinin sabit bakkal'ı oluşunu mu yoksa kült bir film olan Canım Kardeşim'deki otel müdürlüğünü mü.. Bana sorarsanız aklımda kalan en iyi rolü, Kemal Sunal'ın 100 Numaralı Adam filmindeki müteahhit rolüdür ki, gerçekten efsanedir. O rolün en önemli rakibi de yine Kemal Sunal'lı Korkusuz Korkak'taki doktor rolüdür.. Mülayim Sert ve Mülayim Ters isimlerini karıştıran doktorumuz, sapasağlam olan Mülayim'e yakında öleceğini söyler ve aslında filmin tüm mizahi yanı o andan sonra belirmeye başlar.

Renan Fosforoğlu, o hep unutulmaya yüz tutmuş gerçek sanatçılardandır. Onlar olmasaydı filmler böylesine kazınmazdı aklımıza, onlar olmasaydı sevemezdik Hülya Koçyiğit'i, Necla Nazır'ı.. Bize onları bile sevdirdiler. Onlara çok şey borçluyuz.